Mazlumun Yanında Olmak: İmanın Sessiz Şahidi
Günümüzde dünya baştanbaşa zulmün izlerini taşıyor: Savaşlar, yoksulluk ve ayrımcılıkla mücadele eden yüzlerce milyon insan, çaresizlik içinde yardım elini bekliyor. Bu manzara karşısında vicdanlarımızı dinlemeli ve unutmamalıyız ki İslam’da mazlumların sesi olmak, imanımızın temel bir gereğidir. Peygamber Efendimiz’in öğretilerinde ve Kur’ân-ı Kerim’de, zulme sessiz kalmanın ne kadar tehlikeli olduğuna dair uyarılar yer alır. Örneğin, Rabbimiz Nisa Sûresi’nin 75. âyetinde iman edenlere şöyle seslenir: *“Allah yolunda ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyor musunuz?”*. Bu çağrı, sadece savaş meydanları için değil; hayatın her alanında haklıyı savunma, acıya duyarsız kalmama sorumluluğunu içerir.
İslam, zulmün ve haksızlığın her türlüsüne karşı durmayı emreder. Allah Teâlâ Mâide Sûresi 8. ayette şöyle buyurur: *“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutup, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun; bu, takvâya daha uygundur.”*. Yani kalbimizde öfke veya önyargı olsa bile zulme ortak olmamalı, her durumda adaleti gözetmeliyiz. Bu âyet bize, hakkaniyetin takvâ ile nasıl doğrudan ilişkili olduğunu hatırlatır. Müslümanların görevi, güçlünün değil, haklının yanında yer almak; kalabalığın değil, haksızlığa uğrayanın destekçisi olmaktır.
Peygamber Efendimiz (sav) de ümmeti mazlumların yanında olmaya çağırmıştır. Rivayetlere göre Nebi (sav) şöyle buyurmuştur: “Kardeşin mağdur da olsa, zalim de olsa ona yardım et.” Bir sahabe ne yapması gerektiğini sorduğunda Efendimiz (sav) şöyle karşılık verir: *“Eğer kardeşin zalimse, onu haksızlıktan alıkoy. Bu, ona yaptığın yardımdır.”*. Bu hadis, zulme sessiz kalmayıp zalime dur demenin de yardımlaşma olduğu mesajını verir. Bir kimse bir mazluma elini uzattığında, zalim bir kimseye bile zulüm yolunda destek vermemek suretiyle yardımcı olduğunu gösterir. Dolayısıyla her durumda aktif olarak adaleti savunmak, İslam ahlakının ayrılmaz parçasıdır.
Nitekim Peygamber Efendimiz, mazlumun duasının ne denli değerli olduğunu da bize haber vermiştir. Bir başka hadiste Rasûlullah (sav) şöyle buyurur: *“Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur.”*. Yani insanlar tarafından görülmese de mazlumun Allah’a dönen duası, ilahi bir kıyamet gibidir. Bu uyarı, nasıl mazlumun rızkı, duası ve sesi Rabbin katında değerliyse, ona kötülük yapmanın büyük sorumluluk olduğunu hatırlatır. Burada zikredilen “mazlum”, sadece mümin kardeş anlamında değil; haksızlığa uğrayan her insan, her canlı için geçerlidir. Onların acısını duymak, duasını düşünmek, gerçekten iman eden birin görevidir.
Hz. Peygamber’in bahsettiği mazlumlardan birine omuz vermek, tüm ümmete yardım anlamına gelir. Bir hadiste Peygamber Efendimiz (sav) “Bir kimseye bir musibeti dünyada giderirse, Allah da kıyamette onun sıkıntısını giderir” buyurmuştur (Müslim). Yine O (sav) “Allah, kendisine kulluk eden kimsenin yardımcısıdır; ta ki o da kardeşine yardım etsin” demiştir. Bu sebeple mazlumun yanında olmak, Allah’ın yardımıyla müjdelenmiştir. Diyanet camiasından Prof. Dr. Huriye Martı da bu hakikati vurgulayarak belirtir: *“Kanayan yaraya merhem, mazluma destek, haklıya dayanak, mağdura sığınak olmak için cesaretle öne atılanın yardımcısı Allah’tır.”*. Yani mazlumun yanında durmak, Allah’ın rızasına yaklaşmak demektir; kim mazluma el uzatırsa, Rabbimiz de o kimsenin yardımcısı olur.
Bu öğretiler bize İslam’da yardım etmenin ve mazlumun yanında durmanın sadece güzel bir erdem değil, imanla doğrudan ilgili bir sorumluluk olduğunu öğretir. Kur’ân’ın temel ilkelerinden biri olan adalet, zayıfın hakkını korumakla titizlikle bağlıdır. Bir zalime destek vermek ne kadar çirkinse, zayıfı yalnız bırakmak da aynı ölçüde yanlış sayılır. Kuran’da şöyle denir: “Allah zalimlerin topluluğuna asla hidayet vermez.” (Bakara 2/258). Buna mukabil Allah, mazlumun duasına icabet eder. Kısacası İslam’ın sosyal ahlakında mazluma yardım etmek, Allah’ın yardımını ve rahmetini kazanmanın yolu olarak gösterilmiştir.
Günümüz şartlarında bu ilkeyi uygulamak daha da önem kazanmıştır. Vicdan sahibi her insan bilmelidir ki, mazlumların yanında durmak sadece dünyada onları ümidin ışığıyla buluşturmaz; ahirette de büyük mükâfatların kapısını açar. Mazlumun yanında olmak, imanın sessiz şahitliğidir: Söyleyecek tek kelime kaldığında bile eylemin konuşur. Kolumuzdan gelinecek küçük bir katkı, bir dua, bir merhamet gösterisi dünyaları değiştirebilir. Ey okuyan kardeşimiz: İçinde Allah korkusu taşıyorsan zulme sesiz kalma; mazlumun duasını söndürme.
Unutmayalım, Allah tüm yardımlarımızı görecek, er veya geç karşılığını verecektir. Bizden istenen, karşılık beklemeden mazlumun yanında yer almak ve adaletsizliğe asla göz yummamaktır. Rabbimiz bizleri mazlumlara merhametle uzanan ellerden ve zalime zalimce karşı çıkmaktan geri kalmayan yüreklerden eylesin. Mazlumun yanında durmak, gerçek bir müminin erdemidir; bu erdemi tüm benliğimizle yaşamak ise İslâm’ın bizden beklediği “sadakatli şahitlik”tir.
Kaynaklar: Kur’ân-ı Kerim (Nisâ 4/75; Mâide 5/8); Diyanet İşleri Başkanlığı Hadislerle İslam ve Diyanet Haber yayınları.